5 Mart 2015 Perşembe

:)))))



TÜRKÇESİ VARKEN!!!!!









                                              YABANCI KELİME NEDİR?

Bir dile yabancı bir dilden girmiş; ancak, daha o dilde benimsenmemiş olan kelime:

ÖRNEK:
Fr. animatör “sunucu, çizgi film yapımcısı”, deflasyon < Fr. deflation “durgunluk, para durgunluğu”, brifing (<İng. briefing “bilgilendirme”, best-seller “satış rekoru kıran kitap”, departman <Fr. departement, dipfriz < İng. deep-freeze “derin dondurucu”, ekoloji (<Fr. ecologi) “çevre bilimi”, fiktif < Fr. fictif “kurmaca”, franchising < İng. franchi-sing “isim hakkı”,




İşte Türkçe kelimelerin yerini alan yabancı kelimeler:  


start almak ------------başlamak
center ---------------merkez
relax olmak------------rahatlamak
e-maıl -------------e-posta
komünikasyon ----------iletişim
cv----------------- özgeçmiş
okey ---------------tamam
trend--------------- eğilim
spontane------------- kendiliğinden
link ---------------- bağlantı

exıt----------------- çıkış
check etmek------------ kontrol etmek
feedback-------------- geribildirim
full-tıme -------------- tam gün
koordinasyon----------- eşgüdüm
absürt--------------- saçma
adapte olmak----------- uyum sağlamak
laptop---------------dizüstü bilgisayar
provoke etmek----------kışkırtma

   
   
  NE YAPMALI?????

1. “Önce Türkçe!” sloganı kafalara ve gönüllere  
yerleştirilmeli, herkesi güzel Türkçe öğrenmeye ve kullanmaya özendirmeliyiz. 2. “Önce Türkçe!” konusunda bireysel ve toplumsal duyarlık, dil duygusu ve ana dili bilinci oluşturulmalıdır.

3. Özellikle aydın kesim, yabancı hayranlığı ile yabancı sözcük düşkünlüğünden kurtarılmalıdır.

4. Yabancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretimin çok farklı şeyler olduğu kafalara iyice yerleştirilmelidir.

5. Verimli bir yabancı dil öğretimi için, yüksek öğretim kurumlarında ilk yıl küçük gruplar hâlinde ve nitelikli okutmanlarla etkili bir “yabancı dil hazırlık sınıfı” uygulaması, daha sonraki yıllarda “meslekî yabancı dil” dersleri önemli bir çözüm yoludur. Ankara Üniversitesinin TÖMER kanalıyla yürütmekte olduğu hazırlık sınıfı uygulaması esas alınabilir.

6. Bütün öğretim kademelerinde Türkçe eğitiminin yeterince etkili, verimli yapılabilmesi için gerekli duyarlık ve özen gösterilmelidir. 

7. Çok kolay olmamakla birlikte dil gümrüğü uygulamasına bir an önce geçilmeli.

8. Dil alanında en etkili kesimlerin başında eğitimciler, öğretmenler geldiğini göz önünde tutarak, öncelikle Türkçe ve edebiyat öğretmenleri olmak üzere, bütün öğretmenlerin ana dili duyarlığı ve bilinci ile yetiştirilmelerine büyük önem verilmelidir.

9. 1930’lardan 1980’lere kadar yürürlükte olan 5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 21. maddesi, çeşitli işyerlerinin kapılarına asılacak levha ve tabelaların Türkçe olmasını şart koşuyordu.

10. Türkçenin yozlaşmaktan korunması ve kurtarılması için genel ve yasal bir düzenleme amacıyla hazırlanan “Türk Dilinin Kullanılmasına İlişkin Kanun” tasarısı, dil-anlatım ve konuya yaklaşım bakımından gerekli düzeltme ve düzenlemeler de yapılarak bir an önce yasalaşmalıdır.

11. Bir ülkenin kültürü ve dili tek başına ele alınamaz.

          NEDEN YANCI KELİME KULLANIYORUZ
 
        Dikkatsizlik
Türkçe’de karşılığı olan kelimeleri kullanmak konusundaki dikkatsizliktir. Herhangi bir yabancı kelimeyi çokça duyan veya yabancı dil öğrenmekte olan kişiler, aslında anadilde karşılığı olan yabancı kelimeleri kullanırlar.
 
    Anadildeki yetersizlik

İkincisi, konuşmalarında yabancı kelimeler kullanan birisi, ana dilini de iyi bilmiyor olabilir. Elimizde bulunan parçalı kumaşları birleştirip, sözgelimi masa örtüsü yaptığımız gibi, tam olarak bilmediğimiz iki dili de birleştirip derdimizi anlatmaya çalışabiliriz.
 
    Türkçe’nin zayıf düşürülmesi
 
Bir sebep de bugünlerde zayıf düşürülen Türkçemizdir. Sadeleştirme adına güdükleşen bir Türkçe’yle konuşuyoruz. Sözgelimi Türkçe’de tartışma diyoruz. “Babamla tartıştık” diyen birisinin babasıyla kavga mı ettiğini yoksa fikir alışverişi mi yaptığını anlamak mümkün değildir. Halbuki müzakere, münazara, münakaşa v.s gibi kelimeler sadeleşme kurbanı olmasalardı, bu kadar sıkıntı yaşamazdık. Oysa İngilizce’de nüans belirten bir yığın kelime vardır.
    
   Meslekî Terimlerin İngilizce olması

Dördüncüsü, bazı mesleki alanların başka ülkelerde doğmuş olmaları da, anadilimizi konuşurken yabancı kelimeler kullanmamıza sebep olurlar. Sözgelimi, internetle ilgili terimlerin İngilizce olması neredeyse kaçınılmazdır. Türkçeleştirmeye çalıştıkça da konu daha bir karışık hâl alıyor. Bu, durumda ne yapılabilir, uzun boylu bir şekilde tartışmak, müzakere etmek gerekiyor.
 
    Yabancılar da Türkçe kelimeler kullanırlar

Altıncı olarak, yabancılar Türkçe konuşurlarken yabancı kelimeler kullanabiliyorlar. Sözgelimi uygun kelimeyi bulamadıklarında, sizin İngilizce veya onların konuştuğu dili biliyor olmanızdan dolayı, kendi dillerinden bir kelimeyi kullanabiliyorlar. Bu, doğal bir davranıştır. Siz de o kelimenin Türkçe karşılığını vererek, onların Türkçe bilgilerinin gelişmesine yardımcı olursunuz.
   
       Hava atmak için

Yedinci olarak, bazı kişiler de, sahip oldukları poziyonu vurgulamak veya İngilizcelerinin (Fransızcalarının vs) çok iyi olduğunu, kendilerince, yansıtmak için, Türkçe konuşurken yabancı kelimeler kullanırlar. Anadilinizi konuşurken, başka bir dilden kelimeler veya kelimeler Türkçe olsa bile: "İnanmıyorum!", "Kendine iyi bak!" vs gibi yabancı dil kokan ifadeler kullanmak, kişinin o yabancı dili iyi bildiğinizi göstermez. Sadece kafasının karışık olduğunu gösterir!
   
        İngilizce Türkçe’den zengin midir?

Çok acıdır ki, bana “İngilizce, Türkçe’den daha zengin sanırım” diyen öğrencilerim olmuştur. Burada biraz haksız bir yargı da var: Bunu söyleyen öğrencilerimin bazıları aslında Türkçe’yi bilmemektedirler. Yani, fikir dünyaları bazı kavramları, kendi anadilinde öğrenmeye mecbur kalmamıştır. Kendi ana dilinde roman okumadan, yabancı dilde romanlar ya da metinler okuyunca, bazı kavramlarla önce yabancı dilde tanışmışlardır. Aslında ana dilinde de olan bu kavramların, İngilizce’nin veya başka bir dilin malı ve zenginliği olduğunu sanmaktadırlar.
 
 







YAŞAR KEMAL





                

        EDEBİYAT ÇINARI  "YAŞAR KEMAL"

Yaşar Kemal (d. Kemal Sadık Gökçeli,[1] 1923; Hemite, Osmaniye - ö. 28 Şubat 2015), Kürt[2][3][4] kökenli Türk romancı, senaryo ve öykü yazarı. Türk edebiyatının en önde gelen yazarlarından biridir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet'te tefrika edildi. İnce Memed, yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlandı ve kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır.[1]

Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu'nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. PEN Yazarlar Derneği üyesidir. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen ilk Türk yazardır.[5]
28 Şubat 2015 tarihinde organ yetmezliği sebebiyle yoğun bakımda olduğu hastanede vefat etmiştir.[6] Cenazesi 2 Mart 2015 tarihinde 1törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiştir.[7][8
  
                    EDEBİ ESERLERİNİN TEMALARI
 
          Yaşar Kemal'in edebi çalışmalarında halka dönük bir düşünce hakim oldu ve bunu, bir yerde politik düşünce ile birleştirerek yürüttü. Yapıtlarında, halk şiirinde, epopelerde olduğu gibi insan değerlerinden kopmamaya çalıştı.[11] Yaşar Kemal, siyasi görüşü ile sanatının paralel olduğunu, "halk ve doğa"ya inandığını, sanatının proletaryanın çıkarlarının emrinde olduğunu dile getirmiştir
 
ESERLERİ
 
  • İnce Memed, I. Cilt, İst., 1955
  • Teneke, İst.: Varlık, 1955
  • Orta Direk, İst.: Remzi, 1960
  • Yer Demir Gök Bakır, İst.: Güven, 1963
  • Ölmez Otu, İst.: Ant, 1968
  • İnce Memed, II. Cilt, İst., 1969
  • Akçasazın Ağaları / Demirciler Çarşısı Cinayeti, İst.: Cem, 1974
  • Akçasazın Ağaları / Yusufcuk Yusuf, İst.: Cem, 1975
  • Yılanı Öldürseler, İst.: Cem, 1976
  • Al Gözüm Seyreyle Salih, İst.: Cem, 1976
  • Kuşlar da Gitti, (uzun öykü) İst.: Milliyet, 1978
  • Deniz Küstü
  •  
    Destansı roman
    Deneme-Derleme
    ÖDÜLLERİ
    • 1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı (“Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” adlı röportaj dizisi ile)
    • 1956 Varlık Roman Armağanı (İnce Memed ile)
    • 1966 İlhan İskender Armağanı (Teneke’den aynı adla uyarlanan oyunu ile)
    • 1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü ("Yer Demir Gök Bakır" romanından Nihat Asyalı'nın sahneye uyarladığı, Yılmaz Onay'ın sahneye koyduğu “Uzun Dere” oyunu ile. Türkiye ödülü, Brezilya ile paylaştı.)[16]
    • 1974 Madaralı Roman Armağanı (Demirciler Çarşısı Cinayeti ile)
    • 1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü (Yer Demir Gök Bakır ile)
    • 1978 Fransa'da En İyi Yabancı Kitap Ödülü (Ölmez Otu ile)
    • 1979 Fransa “Büyük Jüri” En İyi Kitap Ödülü (Binboğalar Efsanesi ile)
    • 1982 Uluslararası Cino Del Duca Ödülü
    • 1984 Fransız Legion d’Honneur Ödülü Commandeur payesi
    • 1984 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
    • 1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
    • 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü (Kale Kapısı ile)
     
    • İNCE MEMED

            İnce Memed I, Yaşar Kemal'in ilk baskısı 1955 yılında yayımlanan romanıdır.
    Yaşar Kemal’in baş yapıtı olarak değerlendirilen eser, Çukurova köylüsünün ağalığa karşı mücadelesini anlatır. Yazarın ilk romanıdır. 1953-1954’te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş; 1955’te Çağlayan Yayınları [1] Eser, Varlık dergisinin düzenlediği 1956 yılı Varlık Roman Armağanı ile ödüllendirdi.




    tarafından iki cilt olarak kitap halinde basılmıştır.
    İlk olarak 1957’de Bulgarcaya çevrilen romanı 1959’da Nazım Hikmet Rusçaya çevirdi. İnce Memed, 1961’de Edouard Roditi ve Thilda Kemal tarafından İngilizceye, Güzin Dino tarafından Fransızcaya çevrildi; İngiltere, ABD, Fransa ve İtalya’da yayımlandı. Ertesi yıl Almanca ve İspanyolca çevirileri çıkan İnce Memed, günümüze kadar kırktan fazla dile çevrilmiştir.[1]
    Yazar ilerleyen yıllarda kitabın devamı niteliğinde üç roman daha yazarak roman kahramanının öyküsünü 1987’ye kadar getirmiştir. İnce Memed-1 serinin birinci romanıdır, 1923-1933 yılları anlatılmaktadır.

      KONUSUİnce Memed'in konusu, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında geçer. Anadolu halkının geri kalmışlığı, cahil bırakılmışlığı, köy hayatının sefaleti ve ağaların tüm yöreye tamamen hakim olması üzerine bu duruma karşı bir isyan öyküsüdür.
     
     
    "AİLESİNE VE SEVENLERE ALLAH SABIR İHSAH EYLESİN RUHU ŞAAD OLSUN"
     
     
     
     

    Teknoloji


           
                   
             TEKNOLOJİ NEDİR?

          İnsanoğlunun gereklerine uygun yardımcı alet ve araçların yapılması ya da üretilmesi için gerekli bilgi ve yetenektir. Teknoloji ayrıca, bir sanayi dalıyla ilgili üretim yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri kapsayan bilgidir.
    Bir insan etkinliği olarak teknoloji, insanlık tarihinde bilim ve mühendislikten önce ortaya çıkmıştır.




    Teknolojinin, bilimin uygulamacı yönü olduğu görüşleri de vardır.
    Teknoloji, günümüzde veri paylaşımının en etkin bir biçimde kullanılarak keşiflere yön vermesinin etkin bir parçası olarak da tanımlanabilmektedir.


     TEKNOLOJİNİN KULLANIM ALANLARI
     
     
    SAAT

    Uzun yıllar zamanı ölçmek için Güneş saati kullanılmıştır. Mısırlılar, Güneş saati gibi günlük zamanı gölgenin bir takım işaretler üzerine düşmesiyle ölçmüşlerdir.








    Su saati de eski zamanı ölçmek için kullanılmıştır. Bir huniden konulan su silindirdeki şamandırayı yükseltir. Bu saatin ibresini döndüren bir dişli çubuğa bağlanmıştır. Su akım hızı bir dondurucu tarafından ayarlanır. Su düzeyi bir tüp aracılığıyla sabit tutulur.
     
    Yine bu dönemde yağ saati, mum saati kullanmışlardır. Devamlı olarak yanan, eriyen mumun boyunu gösteren bir ölçekle zamanı anlamaya çalışmışlardır. Mum düzenli yanarak suyun kaba damla damla akışından yaralanarak zamanı ölçmüşlerdir.

    En çok kullanılan da kum saati olmuştur. Belirli bir zaman parçasını gösterir. Kum saati içindeki kumun bir kaptan diğerine boşalmıştır. İki cam küreden oluşmuştur. Saat baş aşağı çevrildiği zaman, bir küresinde bulunan ince kum diğerine boşalır. Kumun akması bittiği zamanki geçen süre üç dakikadır.



    İlk mekanik saatler 10. yüzyılda yapılmaya başlayan ağırlıklı saatlerdir. 16. yüzyılda Hollandalı bilim adamı Christian Huygens  Kristiyan  Huygnes) ilk kez sarkaçlı saati yapmıştır. Saatin altında sürekli sallanan sarkaçlar, saatin düzenli çalışmasını sağlar.


    TAKVİM

    Takvimi ilk kez, İlk Çağda Sümerler kullanmışlardır. Yılı 354 gün hesaplayarak Ay takviminin temellerini atmışlardır. Bir günü gece ve gündüz on iki eşit saat olarak düşünmüşler, bir saati 60, bir dakikayı 60 saniyeye bölmüşlerdir.

    Mısırlılar, Dünyanın hareketlerini ve gökyüzünü inceleyerek bir yılın 365 gün olduğunu hesaplamış ve Güneş takvimini oluşturmuşlardır. Yılı on iki aya bölerek, bir ayı otuz gün kabul etmişlerdir. Günümüzde iki takvim çeşidi kullanılmaktadır:

    Hicri takvim: Hz. Muhammedin Mekkeden Medineye göçünü (hicret) yılın başlangıcı kabul eder.

    Miladi takvim: Hz. İsanın doğumundan 7 gün sonraki 1 Ocak gününü yılın başlangıcı kabul eder.

    Ay yılı ile Güneş yılı arasında 11 gün zaman farkı vardır. Yüz yıllık zaman dilimlerine yüzyıl (asır) denir.

    TEKNOLOJİNİN FAYDALARI


    1- İnternet sayesinde dünyanın diğer bir ucundan diğer ucuna bilgi ulaştırılabilmesi.

    2- Teknoloji sayesinden insanlar çok daha kolay yaşam imkanlarına sahip olurlar ve yapacakları işler çabuK ve rahat yapabilirler.

    Örneğin evlerde kullanılan çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi teknolojik ürünler işleri kolayca yapmaya yararlar.
     Evlerde bulunan teknolojik aletler yardımıyla hem bilgileri ve yiyecekleri saklarsınız hem de yapacağınız işleri daha hızlı ve basit bir şekilde yapabilirsiniz. Bu işleri yaparken daha az enerji sarf edebilirisiniz.

    3- Teknoloji tıp alanında da çok faydalı bir şeydir. İnsanların hayatına olumlu etkiler sağlamaktadır. İnsanların hastalıkların daha çabuk bulunması için tıptaki teknolojik ürünlerden yararlanılmaktadır.

    4-Eğitim alanında da teknolojinin çok faydası vardır. Mesela ; episkop, projeksiyon makinesi ve televizyon gibi ürünler yardımıyla okullarda ders anlatmada kolaylık sağlanmaktadır.
     




    5- Teknolojinin bir diğer faydası insanların düşüncelerini, duygularını daha fazla insana anlatmasının daha kolay bir hale gelmesidir. Matbaa sayesinde birçok kitap basılmış ve insanlar bu kitaplar sayesinde kültürleri gelişmiştir. Hayatımızda internet, gazete, televizyon, radyo ve diğer iletişim aletleri ile daha fazla insana haberler ulaştırılmaktadır.

    6- Teknoloji ulaşım alanında da çok faydalıdır. Eskiden yolları atlarla veya yürürek aylarda belki de yıllarda gidilmekteydi. Teknoloji sayesinde bu kolaylaştı ve çok uzak bir yere kısa zamanda ulaşılabilmektedir.












                   TEKNOLOJİNİN OLUMSUZ YÖNLERİ



    1) Teknolojik aletlerin bir kısmının zararlarının yanında yararları da vardır ancak; Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının hala bir yararı bulunamamıştır. Şu an bile dünyada 27000 nükleer silah var ve bunlardan 4000’i her an harekete geçebilir.

    2) Çernobil kazası, radyasyon yayan cep telefonları, teknolojinin büyük icatlarından biri olan sigara nedeniyle teknoloji, kurbanlarını tedavi etmekle zaten yükümlüdür. Ancak günümüzde uygulanan kemoterapi bir çok tedavi yöntemi hastalığın kendisinden daha kötüdür.

    3) Bir çok çocuk ve yetişkin bilgisayar karşısında fazlasıyla zaman geçirmektedir. Bunun sonucunda da bel fıtığı, boyun fıtığı, bel ve boyun ağrıları, obezite gibi hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Teknoloji bu hastalıkları tedavi edebilse de hastaların çektiği acıların bedeli asla ödenemez.



    4)  Çıkan bir çocuk yeni ürün bize kültürümüzü unutmuştur. Fasfood adı verilen hızlı yemekler yüzünden, Türk mutfak kültürü büyük zararlar görmüştür.



     
     
     
     
     
     
     Teknoloji sayesinde dilimize yeni giren, ve MSN’ce konuşulan sözcükler Türkçe’mizi bozmaktadır.

    5) Teknoloji yüzünden fabrikalarda çalışan bir çok insan işsiz kalmıştır.

    6) Gezegenimizin en büyük sorunu olan Küresel ısınma felaketine teknoloji sebep olmuştur
    teknoloji yüzünden, nalburluk, kabavçılık, kunduracılık gibi bir çok meslek unutulmuştur.
     
     












     

    27 Şubat 2015 Cuma

    KARAMAN

    KARAMAN TARİHİ


    Karaman ve çevresinin M.Ö.8000 yıllarında yerleşik iskana sahip olduğu ortaya konulmuştur. İl, Hititler zamanında bir askeri ve ticaret merkezi olmuş daha sonra Firigya ve Lidya'lıların egemenliğine geçmiş, M.Ö.322 de Yunan Kralı Perdikkos ve Filippos'un işgaline ve talanına uğramıştır.

    Karamanoğulları Anadolu Selçuklu Devletinin zayıflamasından ve yıkılmasından sonra bağımsızlıklarını ilan edip Karamanoğlu Devletini kurmuşlardır. Karamanoğulları OĞUZ'ların SALUR boyuna mensuptur.

    Şehir Klasik dönemlerde Larende olarak bilinir. 1256'da Karamanoğulları devletinin başkenti olan Larende, Cumhuriyetin ilanından sonra Konya iline bağlı olarak Karaman adını almıştır.

    Karamanoğlu Mehmet bey Konya civarında Moğollarla yaptığı savaşı kazanarak Konya'yı moğol işgalinden kurtarmış ve Karamanoğlu Devletinin başkenti yapmıştır. O tarihlerde Anadolu Selçuklularının resmi dili Arapça, edebiyat dili Farsça idi. Yönetenlerle yönetilenler arasında dil konusunda büyük farklılıklar meydana gelmişti. Dil farkı büyük reaksiyonlar doğurdu. Hacı Bektaş Veli, Tapduk Emre, Yunus Emre, Aşık Paşa, Sarı Saltuk ve Karamanoğlu Mehmet Bey başta olmak üzere daha birçok kültür tarihinin büyük simaları Türk kültür ve medeniyetinin tahrip edilmekte ve yok edilmekte olduğunu görerek, siyasi ve kültürel taarruza geçmişlerdir. Karamanoğlu Mehmet Bey Türk Milliyetçilik tarihine altın harflerle yazılması gereken 13 Mayıs 1277 yılında yayınladığı bir fermanla Türkçe'nin zaferini sağlamıştır. Bu fermanla "Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya" diyerek Türkçe'den başka konuşulan ve yazılan dilleri yasaklamıştır.

    Bugün Karaman halkının civar yerleşim bölgelerine nazaran daha düzgün bir lisan kullanmasını bu fermanda aramak lazımdır.

    Karamanoğulları devletinin sınırları, en güçlü olduğu zamanlarda, Karaman, Konya, Sivas, Kayseri, Niğde, Adana, Antakya, Silifke, Anamur, Mut, Gülnar, Alanya, Gazipaşa, Antalya, Isparta, Beyşehir'e kadar uzanıyordu.

    Karamanlılar kuvvetli düşmanlarının karşısında sarp yerlere bilhassa Toros dağlarına çekilerek korunurlar ve tehlike geçince tekrar İçel ve Larende (Karaman) tarafına geçerlerdi. Geçitler vasıtasıyla Konya'ya ulaşan ticaret kervan yollarını kontrol eden Karamanlılar, Ceneviz, Kıbrıs ve Malta tacirlerinden aldıkları vergiler ile mühim bir gelir temin ediyorlardı. Lamos, Silifke, Anamur, Manavgat gibi kendilerine ait limanlardan tahsil ettikleri gümrük resmi önemli gelirlerdendi. Karamanoğullarının Alaaddin Bey'den itibaren hedeflerinin gümüş sikkeleri görülmektedir.

    Hıristiyan alemi tarafından kutsal sayılan ve antik şehir olarak bilinen Derbe kenti Avrupalı hıristiyan turistlerin dikkat ve ilgisini çekiyor. (Derbe Karaman'a bağlı Aşıran köyü yakınlarında yer alır) Hıristiyanların Hz. İsa Peygamber'den sonra kendilerine dini lider olarak bildikleri Michael Derbe'de yatmaktadır. Burayı ve Micheal'in kabrini ziyaret edenler Hıristiyan inancına göre kendilerinin hacı oldukları edinilen bilgiler arasındadır.

    Karaman 15 Haziran 1989 tarihinde Türkiye'nin 70. Vilayeti olmuştur.


     KARAMANDA TURİZİM



    Karaman Kalesi: 12. asırda, Selçuklu Devleti döneminde inşa edilmiştir. Dış kale ve iç kale olmak üzere iki yapıdan oluşmuştur, ancak günümüze sadece iç kale gelebilmiştir. Karaman Kalesi, Türkiye'nin en gösterişli kalelerinden biridir.
    Ermenek Kalesi: Doğal mağaralar da bulunduran Ermenek Kalesi, sığınak ve zindan olarak da kullanılmıştır. Karamanoğulları Beyliği'nin ilk kalesidir.
    Mennan Kalesi: Ermenek'te yer alır. Mennan Kalesi, dik bir dağın üzerinde yer alır ve kayalarla inşa edilmiştir. Pir Ahmet Bey kendini bu kaleden atarak intihar etmiştir.
    Aktekke Cami: Karamanoğulları döneminde, tamamen kesme taş kullanılarak yapılmış olup , büyük tek kubbeli ve yüksek minareli bir camidir.
    Binbir Kilise: Şehirden 50 kilometre uzaklıkta, Karadağ eteklerinde yer alır. Burada birçok kilise bulunmakta olup, bu nedenle ismi bu şekilde bilinmektedir.


     Manazan Mağaraları; Karaman İli Taşkale Kasabası sınırları içerisinde bulunan ve Yeşildere Vadisinin kuzeyindeki kireç taşı arazide yüksek bir kaya kütlesine, tamamen insan eli ile oyulmuş beş katlı toplu meskenlerden oluşmaktadır. İlk iki katı, hücre şeklinde birçok odacıktan oluşmaktadır. Ortada bulunan yüksek kaya kütlesi içerisine oyulan diğer katlar yörede sırayla Kumkale, At Meydanı ve Ölüler Meydanı olarak adlandırılmaktadır. Üst katlara dar koridor ve bacalarla çıkılmaktadır. Her katın ortasında büyük galeriler ve bu galerilere açılan hücre odacıklar bulunmaktadır. İlk iki katta birçok mezar odası ve iki şapel tespit edilmiştir. Ayrıca en üst kat olan ve Ölüler Meydanı olarak adlandırılan galeride birçok ceset parçaları tespit edilmiştir. Buradan elde edilen Bizans Dönemine tarihlendirilen bir kadın cesedi Karaman Müzesinde sergilenmektedir. Manazan Mağaralarının Kil oranı yüksek kireçtaşı içerisinde ısı ve nemin sabit tutması nedeniyle organik maddelerin bozulmasını geciktirmektedir. Mağaralar güvenlik nedenlerinin yanında bu ısı ve nemi sabit tutma özellikleri nedeniyle oyulmuş ve kullanılmış olmalıdır.



    Taşkale beldesinde killi kireç taşından, yüksek bir kaya üzerine tamamen insan eliyle yapılan tahıl ambarları, 250'den fazla mağaradan oluşuyor. Tek ya da iki odalı ambarlara, kaya yüzeyinde bulunan nişlere tutunularak çıkılıyor. Makara sistemiyle taşınan tahıllar, killi kireç taşının nemi ve ısıyı sabit tutması sayesinde uzun süre bozulmadan muhafaza edilebiliyor. İlk örnekleri erken Hristiyanlık döneminde yapılmaya başlandığı sanılan ambarların en yeni olanının ise en az 150 yıllık olduğu belirtiliyor.




    Karaman İli Merkez Taşkale Kasabasının 9 km güneyinde yer alan, İncesu Deresinin doğu yamaçlarında 1356 metre uzunluğunda doğal ve uzun bir mağaradır. Mağaranın içinde görsel açıdan zenginlik oluşturan çok sayıda sarkıt, dikit ve traverten havuzlar bulunmaktadır. Mağaranın girişi üzerinde bulunduğu tepenin eteklerinde küçük ve dik bir delik halindedir. Mağaranın yakın çevresinde yer alan diğer kaya sığınaklarının bulunduğu bölümlerde Roma devrine ait küçük bir yerleşmeye ait izlere rastlanmaktadır.


                           KARAMANIN KÜLTÜREL DEĞERLERİ




    Karamanoğlu Mehmet Bey Karamanoğulları'nın ikinci beyi Kerimü’d-din Karaman’ın oğludur. Doğum tarihi belli olmayıp ölümü 1280’dir. Mehmet Bey askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir.
    XIII. yüzyıl ortalarında Selçuklular, genellikle edebi dil olarak Farsçayı, devlet işlerinde Arapçayı kullanırlardı. Halk ise öz dilleri olan Türkçeyi kullanıyordu. Mehmet Bey millet olarak birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu




    "Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahı her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye."
    Günümüz Türkçesi ile "Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin." 13 Mayıs 1277
    13 Mayıs 1277

    Yunus Emre'nin hayatı hakkında bildiklerimiz son derece sınırlı, bu konuda bilgi ve belge yok denecek kadar azdır. Kendi eserlerinden çıkartılabilen bazı bilgiler, çoğu menkıbevi kaynaklara ait kimi anlatılar ve kimi kaynaklarda rastlanan birkaç bilgi kırıntısı onun hayatı hakkındaki bilgilerimizin esasını oluşturur. En temel bilgimiz ise 13. yüzyılın ikinci yarısı ile 14. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olduğudur

     KARAMAN IN YEMEK KÜLTÜRÜ

     En güzel tatlılar...

     Leziz yemek.....






    En güzel yemekler....





                    "KARAMANIN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU "